Obsesif Kompülsif Kişilik

Obsesif Kompulsif Bozukluk REM Psikoloji

Obsesif-kompülsif kişi, davranışlarıyla hedeflediği noktaya ulaşamaz çünkü kurallar, listeler, düzenlilik, organizasyon ya da zamanın programlanması gibi konular içinde kaybolur.

Obsesif-kompülsif kişilik bozukluğu, erken yetişkinlikten itibaren süreklilik gösteren, katı ve kusursuzluğa yönelik bir davranış örüntüsüdür. Sürekli mükemmel olma isteği kişinin tüm davranışlarını bu doğrultuda sergilemesine ve yaptığı işi bitirememesine neden olur. Obsesif-kompülsif kişi, davranışlarıyla hedeflediği noktaya ulaşamaz çünkü kurallar, listeler, düzenlilik, organizasyon ya da zamanın programlanması gibi konular içinde kaybolur.

Aksoy’a göre Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB)’un temel belirtilerini obsesyonlar ve kompülsiyonlar oluşturmaktadır. Obsesyonlar, kişide anksiyeteye neden olan yineleyici ve ısrarcı düşünce, dürtü ve imgeleri tanımlarlar. Obsesyonların özelliği inatçı ve intruzif olmaları, kişiyi rahatsız edici niteliğidir. Obsesyonlar rahatsız edici ve kişide anksiyete yaratıcı olup, sıklıkla kişi tarafından kendi zihninin bir ürünü olarak değerlendirilir ve bu düşünce, dürtü ve imgelerin içeriği bir dış faktöre atfedilmemektedir. Intruzif düşünceler genel populasyonda sık rastlanan bir durumdur (Rachman 1978)

Yetişkinlerde en sık tanımlanan obsesyonlar; kuşku, kirlenme, bedensel ve fiziksel özelliklerle fazla uğraşma, simetri, dini ve mistik takıntılar ve cinsel içerikli rahatsız edici düşüncelerdir. En sık rastlanan kompulsiyonlar ise; temizlenme, kontrol, tekrarlayıcı davranışlar, örtülü kompulsiyonlar, düzeltme-düzenleme olarak sıralanabilir.

Obsesif-kompülsif kişilerin önemli bir özelliği, diğer insanların her şeyi kendisi gibi yapmaları için ısrarcı bir tavır sergilemesi veya başkalarının doğru yapamayacaklarına dair inancı nedeniyle davranışlarını engelleme çabasıdır. Sürekli çalışırlar ve üretirler, dinlenmek ve çevrelerindeki insanlarla birlikte zaman geçirmek onlar için arka planda kalır. Kaygı düzeyleri yüksektir ve kararlar almakta zorlanırlar. Karar vermeleri gerektiğinde bundan kaçınır ya da sürekli ertelerler. Bazen de kararsız kaldıkları durumlarda çok zorlanırlar ve bir sonuca varamazlar. Değişikliği sevmezler ve olabilecek değişikliklerden de rahatsız olurlar.

Obsesif-kompülsif kişiler aşırı merhametlidirler, buna rağmen ahlaki konuları ve toplum değerlerini katı bir biçimde yorumlarlar. Duygularını ve yakınlıklarını gösteremezler. Para ya da hediye verme konusunda kişisel çıkarlarının söz konusu olduğu durumlar dışında, cömert davranmazlar. İşlerine yaramayan veya eskimiş eşyaları atmak istemezler.

Obsesif-kompülsif ebeveynin çocuğu, yetişkinliğinde obsesif-kompülsif kişilik özelliklerine sahip olur ve dünyayı evinin penceresinden izler. İnanlar arası ilişkileri güvenli bulmaz ve dışarıdaki dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılar. Anne ve babası tarafından öğretilmiş bu bilgi kişinin en güvenilir yer olarak yine anne babasının yanı olduğu inancına sahip olmasını sağlar. Çoğu obsesif-kompülsif ebeveyn, çocuğunu yetiştirirken kendisine bağımlı ve çocuğun ayrı bir birey olmasına izin vermeden kendisinin bir parçasıymış gibi yetiştirir.

Obsesif-kompülsif kişilerin benmerkezci özelliği nedeniyle, çocukları yetişkin rolüne bürünmek ve anne-babalarının kaprislerini karşılamak zorunda kalırlar. Bu baskı ile büyüyen çocuk, sonraki yaşamında da kendisini yönetecek baskıları arar, bulamazsa kendi içinde yaratır ve yaşar. Bu nedenle tek başına karar veremez, tek başına ne yapacağını bilemez, yaşama sevincinden yoksundur. Obsesif-kompülsif kişi yaşama gerçek anlamda katılamaz, çoğu kez yaşayanları dışarıdan eleştirerek gözler.

Obsesif-kompülsif kişi, seçim yapmasını bilemediği ve hayal gücü sınırlı olduğu için, yaşamına yenilikler getiremediği gibi çoğu kez çevresinde olagelen değişikliklerden korkar ve bunlara karşı tavır alır. Çevresini değiştirme gücü yoktur, olanları kabul eder ya da karşı çıkar, öneride bulunamaz.

Çevresi tarafından güvenilir bulunmayan bu kişiler genelde dürüst ve güvenilir kişi özelliklerini taşır. İnsanlara karşı çok duyarlı olmasına rağmen, ağır eleştirileri, kindar tavrı ve cezalandırıcı tutumları dikkat çekicidir.

İnsanlardan korkar ve yine korkutabildiği insanlar vardır. Birinci gruptakilere karşı mazoşist, ikinci gruptakilere karşı da sadist bir tutum içindedir. Hiçbir zaman eşitlik duygusunu yaşayamaz. Kısaca obsesif-kompülsif kişi, kendini korumak için geliştirdiği davranışlara rağmen, kendini hep gergin ve tedirgin hisseder.

Obsesif-kompülsif kişiler, her ne kadar birisinden destek alma ihtiyacı içinde olsa da bunu yapma cesareti gösteremez çünkü bastırmış olduğu bu duyguları ile yüzleşmek ona zor gelir. Yakın ilişki kurmayı başarsa bile yaşayabileceği hayal kırıklığı sonucu oluşacak öfkesi ve pişmanlık duygusu bunu yaşadığı kişilere karşı intikam alma duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Freud (1917) psikanalitik yaklaşımın önemli kavramlarından biri olan gerilemeyi obsesyonel semptomları açıklamak için kullanmaktadır. Obsesyonel semptomları, pregenital anal sadistik döneme (saldırganlık–itaatkarlık, kirlilik–temizlik, düzen–düzensizlik arasındaki çatışmaların olduğu gelişim sürecine) gerileme olarak tanımlamaktadır. Nemiah, bu döneme gerilemenin tuvalet eğitimi sırasında rahatsızlıklar yaşanan anal döneme uzun süreli saplanmadan kaynaklandığını belirtmektedir.

Obsesif-kompülsif kişiler kusursuz olabilmek için sürekli çaba gösterirler. Ne var ki olağanüstü başarılar kazansalar bile bunlarla yetinemez, süperegolarının eziyetinden bir soluk bile alamadan yaşama sevincinden yoksun kalırlar.

Bir işi yaparken esneklikten yoksundurlar ve tüm dikkatlerini ayrıntılara yoğunlaştırdıklarından bütünü göremezler.

Obsesif ve kompülsif eğilimler kişide çoğu kez bir arada bulunur veya dönüşümlü olarak görülürler. Bu eğilimlerin kökenleri hakkındaki analitik araştırmalar ikisinin de benzer dinamiklere sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Obsesif kompülsif karakter yapısı uzunca bir zamandır bilinmektedir ve birçok uzman tarafından sıkça görülen klasik bir nevrotik düzey kişilik örgütlenmesi olarak kabul edilir. Ayrıca Salzman, OKB’nin dinamiğinde öfkeden ziyade utanç, onur kaybı, zayıflık ve yetersizlik duygularının ortaya çıkışını önleme çabasının olduğunu öne sürmüştür.

Freud obsesif kompülsif kişilerin bebekliklerinde, hem fizyolojik hem de bünyesel açıdan, rektumla ilgili olarak aşırı duyarlı olduklarına inanmıştı. İlk olarak Freud, obsesif kompülsif kişilik gösteren kişilerde tipik olarak bir arada bulunan özelliklerin -temizlik, inatçılık, dakiklik, içinde tutma eğilimleri- tuvalet eğitimi sürecinde öne çıkan meseleler olduğunu söylemiştir. Obsesif kompülsif özellik gösteren bireylerin konuşmalarında, rüyalarında, anılarında ve fantezilerinde anal imgeler tespit etmiştir. Obsesyon ve kompülsiyonlardan dolayı tedavi edilen kişilerin, erken olarak ve sert bir şekilde tuvalet eğitimine zorlandıkları yönünde klinik kanıtlara ulaşılmıştır.

Freud’dan bu yana, anal dönem ve obsesif özellikler arasındaki bağlantılar amprik araştırmalarla ve kir, zaman, para gibi anal meselelere ilişkin obsesif kompülsif takıntıları doğrulayan klinik görüşlerle birçok kez desteklenmiştir.

Obsesif ve kompülsif dinamiklere ilişkin olarak, erken dönem bedensel deneyimlere odaklanan klasik formülasyonlar halen oldukça güncel ve güçlüdür.

Kontrol edilme, yargılanma ve belli bir düzenle ilgili belli şeyleri yapmanın talep edilmesi deneyimi çoğu kez, boşaltmaya ilişkin olarak, çocuğun ileride kendiliğin kötü, sadist, kirli ve utanç verici bir kısmı olarak yaşadığı öfke duyguları ve saldırgan fanteziler yaratır. Kontrolü yitirmiş, tutarsız, kirli, öfkeli ve utanç duygularına kapılmış olmak yerine, kontrolü elinde tutan, dakik, temiz, mantıklı olma ihtiyacı, kimlik ve özsaygı duygusunun sürdürülmesi açısından önemli hale gelir. Bu tür deneyimlerin sonucunda ortaya çıkan sert ve “ya hep ya hiç” düşüncesiyle işleyen süperego kendini, Ferenczi’nin “büzgen kas ahlakı” adını verdiği katı bir ahlaki duyarlılık aracılığıyla sergiler.

Obsesif kompulsif kişilerde görülen temel duygulanım, çatışma, kontrol edilmeye duyulan hınç ile suçlanmak ve cezalandırılmaktan korkmak arasında yaşanır.

Obsesif-kompülsif nevroz ile obsesif-kompülsif kişilik bozukluğu arasındaki fark, ilkinin spesifik bazı klinik belirtileri, diğerinin süreklilik gösteren karakter özellikleri yansıtmasıdır. Obsesif-kompülsif nevrozlu kişiler, hoş olmayan ve çoğu kez ürkütücü nitelikte düşüncelerin kendi istençleri dışında zihinlerini işgal etmesinden yakınırlar ya da kendilerini benzer davranışlarda bulunmaya zorlayan, engelleyemedikleri dürtülere boyun eğerler.

Obsesif-kompülsif kişilik bozukluğu gösteren kişilerde ise yaşam boyu süren bir davranış örüntüsü söz konusudur. Üstelik bu davranışlar bazı yönlerden toplumca onaylanan sonuçlar da getirebilir. Örneğin, böyle bir kişiliğe sahip kişiler işlerine çok bağlıdırlar ve bu durum iş yaşamlarında başarı kazanmalarına neden olabilir. Ne var ki, genellikle bunun bedelini de ödemek zorunda kalırlar. Birlikte yaşanması zor insanlar olduklarından, zaman zaman yakın çevreleri tarafından psikiyatrik tedavi görme konusunda iknaya çalışılırlar.

KAYNAKÇA

AKSOY M.U., OKB Bozukluğu ve Panik Bozukluğu Hastalarındaki Cinsel İşlev Bozukluklarının Karşılaştırılması, Uzmanlık Tezi

ERYILMAZ E.T., TOSUN A., OKB’de Kontrol İhtiyacı, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

GENÇTAN E., Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, Metis, 2003, İstanbul, s:266-271

MCWİLLİAMS N., Psikanalitik Tanı, Klinik Süreç İçinde kişilik Yapısını Anlamak, s:339-363