Borderline Kişilik

Borderline

Borderline (sınırda) kişilik bozukluğu, erken erişkinlik döneminde başlayan, dürtüsel davranışların kontrolü, insanlarla ilişkiler, kendilik algısı ve duygularının sürekli değişkenlik göstermesi ile belirgin ruhsal bir bozukluktur.

Borderline kişilik bozukluğu toplum genelinde %2, ayaktan tedavi gerçekleştiren hastanelerde %10 ve yataklı tedavi hizmeti veren hastanelerdeki yatan hastalarda %20 oranında görülmekte, kişilik bozuklukları içinde oranı %30 ile %60 arasında değişmektedir. Kadınlarda, erkeklerden üç kat fazla görülmektedir. Hastalık sırasında ortaya çıkan kendine zarar verme davranışları nedeniyle ölüm oranının %6.7-8.5 arasında değiştiği bildirilmektedir.

Borderline terimi ilk kez 1938’de Stern tarafından kullanılmıştır. Stern’e göre bu bozukluk narsizm temelinden kaynaklanmaktadır. Robert Knight 1954’te, ego işlev bozuklukları üzerine çalışmalar yapmaya başlamış ve Borderline’ların belirgin özelliklerini belirlemeye çalışmıştır. Bu özellikleri; olabilmesi mümkün planlar yapamadıkları, dürtüsel isteklerini kontrol edemedikleri ve primer düşünce süreçlerinin sekonder düşünce süreçlerine egemenliği olarak tanımlamıştı.

Uzun yıllar süren bilimsel çalışmaları sonucunda Gringer ve arkadaşları, bir grup hasta üzerinde yaptıkları klinik gözlemler ve bunların istatistik analizleri sonucu, bu hastaları nevroz sınırından psikoz sınırına yayılan bir spektrum içinde gruplara ayırmışlardı. Gringer ve arkadaşları, hangi gruba ait olursa olsun Borderline sendromu belirtilerinin ortak özelliklerini aşağıdaki şekilde belirlemişlerdir:

Kızgınlığın tek duygusal tepki olması,
Bozuk insan ilişkileri
Tutarlı bir kimlik duygusunu sürdürememe,
Depresyon

1960’lı yıllarda Chessick’in Borderline’larla ilgili yaptığı çalışmalardan derlenen bilgilerde Borderline belirtilerin, nevrotik, psikotik, psikosomatik ve sosyopatik belirtilerin her çeşidinin herhangi bir karışımı olarak ortaya çıkabileceği görülmüştür.

Kernberg, bu durumda birçok kişilik bozukluğu türünün birbirine geçmiş olarak yaşanabileceğini savunur. Örneğin, antisosyal, şizoid, narsisistik, siklotimik ve paranoid kişilik bozukluklarının tümünün altyapısı Borderline kişilik organizasyonunu oluşturur. Nesne ilişkileri yaklaşımının günümüzdeki en önemli temsilcilerinden olan Kernberg, içselleştirilmiş nesne ilişkileri süreçlerini tanımlamış; nesne ilişkilerinin olgunlaşma derecesine, ego gücüne, anksiyete toleransına, savunma mekanizmalarının düzeyine ve süperego bütünleşmesine göre, nevrotik, sınırda ve psikotik kişilik örgütlenmesi ayrımını yapmıştır (Öğünç, Eren).

Yani, birçok uzmanın ortak görüşüne göre; Borderline kişilik bozukluğu olan hastalar, “nevroz” ve “psikoz” arasındaki sınırdadır ve sıra dışı stabil olmayan afekt, mizaç, davranış, obje ilişkileri ve benlik imajı ile özellik gösterirler.

Konuyu biraz daha toparlamak gerekirse; Borderline kişilik, genelde çocuklukta yaşanılan önemli bir kayıp, anne-baba ile olan bağın dengesiz olması, travma, kötü muamele ya da duygusal olarak yoksun kalmak gibi tecrübelere dayanmaktadır. Borderline Kişilik Bozukluğu yaşayan bireyler, sürekli olarak terk edilme duygusunun yarattığı panik ile mücadele ederler.

Genel olarak davranışları değişken ve ani hareketlerden oluşur. Duyguları sürekli değişir, insanlarla olan ilişkileri ise yoğun ve fırtınalıdır. Borderline kişilik bozukluğu olan hastalar hemen hemen daima kriz durumunda görülür. Duygulanım dalgalanmaları yaygın olarak görülür. Hastalar, kısa dönem psikotik epizodlar (mikropsikotik epizod), nadiren tam bir patlama gösteren psikotik kopmalar geçirebilir ve borderline kişilik bozukluğu hastaların psikotik semptomları hemen hemen daima sınırlı, çabuk geçen veya şüpheli durumlardır.

Kendilerini hep kederli hissederler ve bu duyguları tekrarlayıcı kendine zarar verici davranışlara yansır. Onların olumsuz ruh hali, aniden kızmalarına, üzüntülü veya korkulu dönemler yaşamalarına veya kendilerini boş hissetmek gibi sürekli devam eden sorunlarının olmasına neden olur.

Etraflarındaki insanlarla iyi geçinmezler fakat yalnız kalmayı da sevmezler. İnsanlar onlar için bir korunma mekanizmasıdır ve onları ya “tamamen iyi” veya “tamamen kötü” olarak tarif ederler.

Borderline kişilik bozukluğunun temel özelliği; insanlarla olan ilişkilerinde, kendilik algılarında ve duygularında sürekli bir istikrarsızlık ve dengesizlik görülmesidir. Erken yaşlarda ortaya çıkan bir bozukluktur. Uzun yıllar süren ve insan ilişkilerinde istikrarsızlık gösteren sıkıntıların kişinin kendini algılayışı ve kurduğu sosyal iletişimlerle yakından ilişkilidir.

Kişi, bu bozukluktan kaynaklanan kişilik özelliklerini ev ortamında, özel hayatında, iş hayatında ve bulunduğu her ortamda dışarıya yansıtmaktadır. Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişiler, yakın ilişkiler kuramazlar ve insanlarla derin duygular paylaşamazlar. İnsanlarla kurdukları ilişkilerde kendilik algılarının zayıflığının bir yansıması olarak karşılarındaki insanlara ani tutarsız davranışlar sergilerler. Bu tip özellikler gösteren kişiler sürekli reddedileceklerini düşünürler ve buna bağlı olan ayrılık fikirleri hâkimdir. Değer verdikleri insanlara kaybetmemek için üstün bir çaba sarf ederken bir yandan da kaybetme korkusu ile yüzleşmemek için onları önemsizleştirmeye çalışırlar. Yalnızlık duygularından uzaklaşmak için kalabalık bir çevre edinirler, hatta sevmedikleri insanlarla bile ilişki kurarlar.

Borderline kişilik özelliklerine sahip olan insanların duygularını kontrol etmekte zorluklar yaşadıkları yaygın olarak bilinmektedir. Bununla birlikte bazı durumlarda yalnızlık ve terk edilmişlik duyguları ile başa çıkamadıkları için alkol kullanımı, uyuşturucu bağımlılığı, yeme bozuklukları, kendine zarar verme davranışı veya intihara teşebbüs etmek gibi davranışlar görülebilir. İnsanlarla ilişki kurmaya hem bağımlı, hem de insanlara karşı düşmanca duygular hissettikleri için kişiler arası ilişkileri düzensizdir. Bu kişiler, belirgin biçimde “dengesiz”dirler ve kurdukları tüm ilişkilerde iki kutuplu davranma eğilimindedirler. Örneğin, terapi süreçlerinde terapistleri ile ilgili düşüncelerinde terapistlerinin bir yandan yaşayan en iyi terapist olduğunu düşünürken, birkaç dakika içinde terapistlerinin en duyarsız, en düşüncesiz, en aşağılık ve ahlâksız kişi olduğu şeklinde bir algıya sahip olabilirler.

Borderline kişilerin kullandığı savunma mekanizmaları; yarılma, yansıtma, dışlaştırma, inkar, ilkel idealizasyon, yansıtmalı özdeşim, omnipotens ve devalüasyondur.

İlerleyen yaşla birlikte Borderline Kişilik Bozuklukları silinebilir veya yatışabilir. Uzun yıllar süren psikoterapilerden fayda sağlarlar. Tedavi süreçlerinde duygusal dalgalanmalar ve yaşadıkları öfke nöbetleri kontrol altına alınmalıdır.

Bunu sağlayabilmek için ilaç desteğinin alınması uygun olabilir. İntihar eğilimi söz konusu olduğunda yatarak tedavi önem kazanır. Grup terapisi de uygulanabilir.

Fevri davranışlar gösterirken kendilerine zarar verdiklerinin farkındadırlar, fakat umursamaz tavırlar sergilerler. Örneğin aşırı hızlı araba kullanmanın kazaya neden olacağını bilmelerine rağmen dikkatsiz bir şekilde bunu yaparlar. İntihar girişimleri ve kendine zarar verme davranışlarını sürekli tekrarlarlar ve bu davranışı tekrarlayacaklarına dair tehditlerde bulunurlar. Ruhsal özellikleri nedeniyle duygusal bir dengesizlik yaşarlar. Örneğin, birkaç saat süren ve çok nadir durumlarda birkaç günü bulan yoğun huzursuzluk, asabiyet ve endişeye kapılırlar. İçlerinde sürekli bir boşluk hissi vardır. Yersiz ve yoğun bir öfke ve öfkeyi kontrol edememe durumu gözlenir.

Kendilerini yalnız hissettiklerinde bu duyguyu azaltmak için kısa süreli ilişkiler kurar, yabancıları hayatlarına kabul eder ve cinsel deneyimler yaşarlar. Borderline kişilik bozukluğu olan hastalar, hem bireysel hem de grup temelinde yoğun psikoterapi uygulanan hastane ortamında sıklıkla iyi olurlar.

En yoğun düşündükleri; kim oldukları, amaçları, değerleri, cinsel kimlikleri ile ilgilidir ve bunlara cevap bulamazlar. Diğer insanlar onlar için aynı anda hem çok değerli ve güvenilir, hem de değersiz ve güvenilmezdirler. Ne kadar sevildiğini hep test etmek ister ve bu nedenle sürekli insanlarını sınırlarını zorlarlar. Bir yandan yakın arkadaşlıklar kurmak isterken, diğer yandan yakınlıktan kaçınırlar.

Stres oranlarının arttığı dönemlerde halüsinasyon dediğimiz var olmayan ses, görüntü vs. gibi algıları olur, kendi vücutlarına ve çevreye yabancılaştıkları gözlenir. Kişisel ilişkilerinden ziyade kendilerini terk etmeyeceklerini ve gerekli karşılığı alabileceklerini düşündükleri sanal şeyler, cansız nesneler ya da hayvanlar üzerinden doyum sağlamaya çalışıp, kendilerine güvenli bir liman oluşturabilirler.

Erken yaşlarda çıkan bir bozukluk olduğu için bunu yaşayan kişilerin kendilerini bu hastalıkla tanımlıyor olmaları tedavi sürecinde zorluklar yaşanmasına ve çözüme ulaşmada zorlukların ortaya çıkmasına nende olmaktadır.

“Ançel, Durmuş ve Doğaner’e göre BKB, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, kişiler arası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık sergileyen, belirgin impulsivitenin eşlik ettiği sürekli bir örüntü olarak tanımlanmaktadır. Belli, Ural ve Akbudak’a göre ise BKB’de karakteristik olarak; terk edilmeden kaçınmak için sürekli bir çaba gösterme, tutarsız kişiler arası ilişkiler ve benlik algısında tutarsızlık, impulsivite, intihar ile ilgili yineleyen davranışlar, duygulanımda dalgalanma, sürekli bir boşluk hissi, yoğun öfke, paranoid düşünce içeriği, bazen de ağır dissosiyatif belirtiler ortaya çıkabilir.

Tedavinin olumlu sonuçlanabilmesi için kişinin kalıplaşmış davranış şekillerinin, yaklaşımlarının, ilişki kurma biçimlerinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir. Uzun yıllar süren psikoterapi süreçleri Borderline kişiliği olanlar için oldukça etkili olabilir. Fakat ilişkilerde yaşadıkları farklı birçok duygusal problemleri düşünürsek, terapi sürecinin oldukça değişken olduğunu ve sabit bir iyileşme eğrisi çizmediklerini belirtmek gerekir.

Terapi sırasında oluşan aktarım sürecinde devamlı değişen duygulara, aşırı ilgi ihtiyacına ve sürekli tekrarlanan krizlere terapistin dayanması gerekir. Her şey yolunda gitse ve terapist her şeyi doğru yapsa bile, Borderline kişilik bir süre sonra terapiyi ve terapisti aşağılamaya başlayacak ve kızgınlıkla aniden tedaviyi sonlandıracaktır. Ançel, Durmuş ve Doğaner’e göre Borderline hastalarla ilgili olumsuz nitelendirmelerin günümüzde de sürdüğü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir; araştırmalarında, ruh sağlığı çalışanlarından oluşan katılımcıların %84’ü bu hasta grubuna tedavi ve bakım vermenin diğer hasta gruplarına göre çok daha “zor” olduğunu belirtmişlerdir. Bir kaç ay sonra yeniden terapiye dönmesi ile aynı süreçler yeniden yaşanacak ve bu şartlar altında tedavi en azından 2-5 yıl arasında sürecektir.

KAYNAKÇA

ANÇEL G., DURMUŞ Ö., DOĞANER G., Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Ankara Borderline Kişilik Bozukluğu: Tedavi ve Hemşirelik Bakımı, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2010;1(3):133-138

BELLİ H., URAL C., AKBUDAK M., “Borderline” Kişilik Bozukluğu: Duygudurum Dengeleyicilerinin Tedavideki Yeri, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği, İstanbul

GENÇTAN E., Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, Metis, 2003, İstanbul, s.:250-253

ÖĞÜNÇ N. E., EREN N., İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Sosyal Psikiyatri Servisi, İstanbul, Borderline Kişilik Bozukluğu Gösteren Hastalarda Psikodinamik Grup Psikoterapi Sürecinin Nesne İlişkileri Üzerine Etkileri

ROCKLAND H. L., Borderline Hastalar İçin Destekleyici Terapi, Psikodinamik Bir Yaklaşım, Çev: Melike Feyza Yönten