Narsistik Kişilik

Narsisizm-Rem Psikoloji

Narsistik kişilik, narsisizm terimini; sudaki kendi yansımasına aşık olmuş bir genç olan Narsissus’un oluşan imgesini hiçbir şekilde doyuramadığı bir tür özlem duygusu yüzünden sonunda ölmüş olduğu Yunan mitinden almaktadır.

Narsistik kişiler; kendi dışında birisinden onay alarak özsaygılarını sürdürme çabası içerisindedirler. Başkalarından alınan onay özsaygılarını güçlendirir, davranışlarının onaylanmaması ise özsaygılarını yaralar. Orantısız derecede kendiliği ile ilgilenme durumu; ‘narsistik kişilik’ ve ‘patolojik narsizm’ terimleri ile açıklanmaktadır. Normal düzeyde onaylanmaktan hoşlanma veya eleştirilmeye duyarlı olma bu terimlerle açıklanamaz.

Narsistik kişilik, narsisizm terimini; sudaki kendi yansımasına aşık olmuş bir genç olan Narsissus’un oluşan imgesini hiçbir şekilde doyuramadığı bir tür özlem duygusu yüzünden sonunda ölmüş olduğu Yunan mitinden almaktadır.

Yaşamın ilk 3 yılında annesi tarafında gerekli ilgi, şefkat görmeyen ve aşağılanan çocuklar bu ilgi eksikliğini gidermek için kendi iç dünyalarına döner ve bütün enerjilerini buraya yatırırlar. İçeride çaresiz, yalnız ve aşağılanmış bir çocuk vardır. Bu tarz ortamlarda yetişen çocuklar zamanla dış dünyaya duyarsızlaşıp enerjilerini kendilerine yönelttikleri için insanları anlamakta ve empatik olmakta çok zorluk yaşarlar. Çünkü çocukluklarında anlaşılmamışlar ve bir sosyal öğrenme ürünü sayılabilecek empatiyi öğrenememişlerdir.

Narsisitik yönelimde, kişinin ödediği en ağır bedel sevme becerisinin olması gerekli düzeye ulaşamamasıdır.

Narsistik kişi başkalarından beslenerek denge halini korur. Kendi özdeğerini her seferinde teyit edebilmek için insanları tüketir. İnsanlara bağımlı olduğu fark edilir fakat sevgi duygusunu hissedemez ve hissettiremez. Narsisistik (özsevi) bozukluğu olanlarda, büyüklenmişlik ve aşağılanmışlık bir arada var olur. Volkan(1982) büyüklenmiş kendiliğin, baskın ve değersiz kendilikten ayrılmış olduğu görüşündedir. Değersiz kendilik baskın değildir.

Volkan’a göre narsisistik kişilik örgütlenmesinde dikkat edilmesi gerekli üç nokta vardır; büyüklenmiş kendiliğin dışa vurum şekline, kişinin büyüklenmiş kendiliği devam ettirebilmek için kullandığı savunma mekanizmaları ve kişinin saklamaya çalıştığı kişilik örgütlenmesinin diğer yönü. Kişi büyüklenmiş kendiliğin güçsüzleştiği durumlarda; tam bir narsisist iken mazohistik-narsisist bir kişiye dönüşebilir. Bu durumdayken artık acı çekmede bir numaradır. Narsisistik kişilik örgütlenmesi gösterin kişilerde bu durum çok uzun sürmez ve bir anda çok kolay bir şekilde tekrar büyüklenmiş kendilik devreye girer.

Akhtar ve Thomson (1982) narsisistik kişilik örgütlenmesi olan hastaların özelliklerini fenomenolojik düzlemde sistematik biçimde irdelemiştir: ‘açık özellikler’ olarak tanımlanan büyüklenmiş kendilik ile ‘gizli özellikler’ olarak tanımladıkları aç kendiliğin dışavurumlarını vurgulamışlardır. Altı boyutta incelenmiş olan özellikler şöyledir;

1- Kendilik kavramı,

2- Kişiler arası ilişkiler,

3- Sosyal uyum,

4- Sevgi ve cinsellik,

5- Ahlak, değerler ve ülkeler,

6- Bilişsel biçim.

Akhtar ve Thomson, bu boyutların her birini, hem ‘açık’ hem de ‘gizli’ özellikle tanımlamışlardır.


Narsisistik kişiler çevreye karşı ayartıcı görünerek, aktif bir cinsel yaşamları olduğu izlenimi verirlerken, gelişmemiş sevgi yetileri nedeniyle kimseyi sevemezler.

Narsisist kişilerde değersizlik ve yetersizlik yanları gizli kalırken, büyüklenmecilik açıkça belirginleşir. Kişiler arası ilişkilerde başkalarına güvensizlik gizli, başkalarının beğenisini toplama gereksinimi açıktır. Yüzeysel ilişkilerinde amaçsızlıklarını tümden gizlerken sosyal düzlemde çekici ve başarılıdırlar. Narsisistik kişiler çevreye karşı ayartıcı görünerek, aktif bir cinsel yaşamları olduğu izlenimi verirlerken, gelişmemiş sevgi yetileri nedeniyle kimseyi sevemezler. Yaşanan güncel olaylarda içi boş bir coşku sergilerler. Çıkarları söz konusu olunca kendi değerlerini başkalarınınki ile değiştirme eğilimi gösterebilirler. Etkileyici bir bilgi birikimi izlenimi verirken, bu bilgilerin yüzeyselliği fark edilebilir çünkü bu kişilerin öğrenme yetileri sınırlıdır.

Parlak görünümlerinin altında bunalım, boşluk duygusu, kendine yabancılaşmış olma ve varlıklarının anlamsız olmasından duydukları kuşkular bulunur ve hazırda bekleyerek zayıf bir anda ortaya çıkar. En büyük olmanın etkisi azalınca, bir numara olamayınca ya da zirvede kalamayınca, ideallerindeki kişi gibi olmayı başaramayınca bunalımları atağa kalkar. Korku, suçluluk ve utanç duygularının altında ezilirler.

Freud’un bir çok hastasında karşılaştığı; kendi içsel süreçlerinde sürekli ‘iyi’ yada ‘kötü’ olduklarına dair içsel yorumlarıyla mücadelelerini; Freud ‘acımasız bir süperego’ nun göstergesi olarak betimlemiştir. Freud’a göre iki tür narsisizm vardır; ‘birincil narsisizm’de libidinal enerji en başından itibaren self’te bulunur ve objelere yönelmez; bu durumda kişi güçlü ve kusursuz olma duygularını birlikte yaşadığı benlik şişmesini deneyimler. ‘ikincil narsisizm’ ise obje ilişkilerinde yaşanan engellenmeler ve düş kırıklıkları sonucu, libidonun objelerden çekilerek yeniden egoya dönmesi sonucu olur. (Geçtan, 2003, s.255)

Jung’a göre; persona olarak tanımladığı ve kişinin gerçek benliğinden daha gerçek olarak ortaya çıkan, daha canlı ve kişi için daha güvenilir olan halin; imgenin özün yerini alması durumu şeklindedir.

Alice Miller (1975), her kendini beğenmiş ve büyüklenmeci narsisistte sıkılgan, utangaç bir çocuğun olduğunu ve her depresyonlu ve özeleştirel narsisistte o kişinin kim olması gerektiğini veya olabileceğini içeren büyüklenmeci bir hayalin gizlendiğini gözlemlemişlerdir. (s.208) Alice Miller (1975), birçok ailede; çocuğa bakan kişinin kendi öz saygısını sürdürebilmek için çocuğun kendi doğal ve sezgisel yeteneklerinin yok sayıldığı ve büyüyen bu çocuğun da yetişkinliğe ulaştığında yaşadığı hayatın kime ait olduğu konusunda zihinsel bir karmaşa yaşadığına inanır. Miller, bu çocukları narsisistik uzantılar olarak tanımlayıp, bu çocukların sınırlanarak yetiştiği ve büyüdüklerinde de bu durum sonucu narsisistik yetişkinler olma ihtimallerinin yüksek olduğunu belirtir.

Narsisistik kişilik örgütlenmesi gösteren kişilerin algılanan ilk belirtileri, büyüklenmiş kendiliğin sürekli yinelenen dışa vurumlarıdır. Aç kendilik narsisistlerde gizlenmiştir ve hastada dikkatli gözlemlenerek fark edilebilir. Buna karşılık olarak narsisit mazoşistlerde aç kendilik baskındır ve bunu korumaları gereklidir. Tipik narsisist kişilik örgütlenmelerinde; benlik işlevlerini, büyüklenmiş kendiliklerini sürdürmek için nasıl davranışlar geliştirdiklerine dikkat etmeli ve tedavi sürecinde yaşanan aktarımlarla tanının geçerliliği onaylanmalıdır. Burada karar verdiren nokta narsisist kişinin benliğinin, hastanın üstünlüğünün korunması ve sürdürülmesi gibi temel bir görevinin olduğudur.

Narsisistik bir kişi için; ‘ortalama’ veya ‘sıradan’ bir kişi olmak, bütünleşmiş kendilik tasarımlarına sahip olmak anlamındadır. Narsisistik kişi kendini sıradan bir kişi olarak duyumsayamaz, en iyi olmak zorundadır. Büyüklenmediği zamanlarda, depresif tavır içerisinde çok kederli olur ve yine farklılığını ortaya koyar. İlişki çatışmaları içerisinde yaşadığı korku, sıradan olma korkusudur. Büyüklenmiş kendilik tasarımları ile değersiz kendilik tasarımları arasında bağlantı kurmamak için kişi kendine savunmalar geliştirir. Bu savunma düzenekleri çalışmadığında; kıskançlık ve öfkelerini tekrar yaşamakta, anneleri tarafından sevilmemiş ve hayranlık görmemiş duygularına dönmektedirler. Çoğu narsisistik hasta Kohut’a göre (1971-1977); çocukluklarında çevrelerinden almaları gerekli tepkileri eksik aldıkları için kişilik bütünlüklerini tam olarak oluşturamadıkları gelişim dönemine takılı kalmaktadırlar. Çevrelerinden yeterli şekilde tepkiler alamayan bu çocukların kişiliklerinin dağılma eğilimli olduğu belirtilmiştir. Gelişim dönemlerinin birinde çocuğun normal ihtiyacı olan annesine kendini fark ettirme çabaları ve bu çabalara karşılık beklediği onaylanma ve beğenilme ihtiyacının karşılanmaması; idealleştirilmesi gereken anne imgesinin yoksun kalmasına ve çocuğun kendini paylaşmayı öğrenememesine neden olur.

Narsisistik kişiler ilişkilerinde, diğer kişilerle önemli oldukları duygusuna erişme ve büyüklüklerinin onaylanmasını sağlamak için birliktedirler. İnsanlar onlar için gruplara bölünmüştür; ona hayranlık duyan, her yerde takip eden ve onun ününü arttıran, eğer bu duyguları beslenmezse de hemen ilişkisini kestiği kişilerden oluşur. Hayranları dışında narsisistin çevresinde; değersiz insanlar, değersiz gruplar, değersiz kurumlar olmalıdır. Değersizlerle karşılaştırılmak onda kendini üstün hissetme duygularını arttırır. Narsisist aynı zamanda önemli kişilerle de ilişki içinde görünmekten hoşlanır. Kohut’a göre kişi kendini ‘aynalamaktadır’ veya önemli kişi ile ‘kaynaşmaktadır’. Bu kişilerle bağlantısı gerçekçi olmamakla birlikte yüzeysel bir üne kendini bulaştırarak kendini iyi hisseder.

Narsisistik kişilik örgütlenmesi olan kişilerin kıskançlık, öfke ve tutku duygularıyla ilgili altyapıları sınırlıdır. Üzüntü, pişmanlık ve minnet duyguları yok denecek kadar azdır. Kıskançlık, narsisitler için acı veren bir duygu olarak tanımlanmaktadır. Melanie Klein (1975) ölüm duygusunun simgesinin kıskançlık olduğunu söyler. Klein kıskançlığın doğuştan itibaren olduğunu ve şükran duygusunun kıskançlık duygusunu örtmeye çalıştığını belirtir. Yine birçok yazar da kıskançlığın doğuştan var olan yıkıcı isteklerin bir ifadesi olduğunu belirtmiştir. Volkan bu görüşlere katılmayarak; kişinin değerlilik duygusunun düzenlenmesindeki engellerin kıskançlık, öfke ve hırs duygularına neden olduğunu söyler.

Bir çocuk patolojik büyüklenmiş kendiliği oluşturmuşsa; kendilik değeri daha yüksek olan insanlara karşı bununla bağlantılı olarak kıskançlık; eğer bu kişiler kendi narsisistik dünyasını tehdit ediyorsa öfke; aynı nedenle de çocuk özsevisel doyumlarını sağlamayı bir tutkuya dönüştürecektir. Buna karşın büyüklenmiş veya aş kendiliği baskın kişi; şükran, pişmanlık veya üzüntü duyamayacaktır. Her şey üzerinde hakkı olduğu inancı nedeniyle de herhangi bir şey için şükran duygusuna da ihtiyacı yoktur. Her şeye hakkı olduğu inancı; büyüklenmiş kendiliğin sürdürülmesi temel amaçtır. Bunun sağlanması hastanın korku ya da depresif duygular yaşamasına neden olur. Büyüklenmiş kendiliğin sürdürülmesi, dünyanın kendisine dilediği her şeyi vermeye borçlu olduğu duygusuna eşlik etmektedir. Hasta böylece tümüyle güçlüdür ve diğerleri onun dileklerini yerine getirmek için vardır. Büyüklenmiş kendiliğin bozulmamış ve kalıcı olduğunu her şeye hakkı olduğu inanışı ile onaylamaktadır.

Kaynakça

Geçtan E., Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, Metis Yayınları, 2003; 254-259

Mcwilliams N., Psikanalitik Tanı, Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını Anlama, Çev: Kalem E. : İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları; 2009; 205-228

Miller Alice, Yaratıcı Çocuğun Dramı, Çev; Avşar E., Ankara; 2014

Şahin D. Kişilik Bozuklukları, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dal, Klinik Gelişim; 45-55

Volkan D.V., Özsevinin Dokusu, Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi, 2007